Tesla’nın uzun süredir kamuoyunun gündeminden düşmeyen otonom sürüş teknolojisi, geçtiğimiz günlerde yeniden dikkatleri üzerine çekti. İçerik üreticisi ve mühendis Mark Rober’ın kısa süre önce gerçekleştirdiği, sahte duvarla yapılan FSD testi büyük yankı uyandırmıştı. Rober’ın testinde, gerçek bir yol gibi boyanmış bir duvara doğru ilerleyen Tesla aracı durmamış ve sistemin görsel yanılsamalara karşı yetersizliği gözler önüne serilmişti. Bu testin ardından, benzer bir senaryo farklı bir içerik üreticisi olan Kyle Paul tarafından tekrarlandı. Paul’un amacı yalnızca Rober’ın bulgularını doğrulamak değil, aynı zamanda farklı donanımlara sahip araçların performansını karşılaştırmaktı.
Kyle Paul’un testinde biri Model Y, diğeri Cybertruck olmak üzere iki farklı Tesla aracı kullanıldı. Model Y, Tesla’nın HW3 donanımına sahipti ve üzerinde FSD 12.5.4.2 sürümü yüklüydü. Diğer araç olan Cybertruck ise, en güncel donanım olan HW4 ve AI4 sistemleriyle donatılmıştı ve FSD 13.2.8 yazılımını çalıştırıyordu. Her iki araç da, birebir aynı şekilde hazırlanmış ve yol gibi boyanmış sahte bir duvara doğru sürüldü. Deneysel koşulların eşitliği sağlanarak, sistemlerin karar verme kabiliyetleri doğrudan karşılaştırıldı.
Cybertruck sahte engeli algılayarak durmayı başardı
Testin sonuçları dikkat çekiciydi; Model Y sahte duvara doğru ilerlemeye devam etti ve durması için sürücü tarafından manuel müdahale gerekmişti. Paul’un gözlemleri, aracın sistem tarafından herhangi bir engel algılanmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Her ne kadar boyanmış duvar insan gözüyle kolayca ayırt edilebilse de, kamera tabanlı FSD sisteminin bu farklılığı ayırt edememesi önemli bir zafiyet olarak değerlendirildi. Tüm bunların yanında, Cybertruck’ın performansı ise belirgin şekilde farklıydı. HW4 donanımıyla desteklenen yeni nesil sistem, sahte engeli algılayarak aracı tamamen durdurdu ve potansiyel bir çarpışmayı önlemiş oldu.
Bu durum Tesla’nın donanımsal evriminin, yazılımla birleştiğinde nasıl etkili sonuçlar verebileceğini gösterdi. Ne var ki, hâlihazırda yollarda dolaşan milyonlarca HW3 donanımlı aracın benzer bir durumda aynı başarıyı gösteremeyeceği gerçeği ortada duruyor. Burada hem donanım hem de yazılım uyumluluğunun önemi bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Yani yalnızca güncel yazılım yeterli olmuyor; sistemin tam kapasiteyle çalışabilmesi için donanımsal altyapının da yeni olması gerekiyor. Tesla’nın bu noktada kullanıcılarına nasıl bir yükseltme politikası sunacağı ise henüz netleşmiş değil.
Her şeye rağmen, Tesla’nın FSD sisteminin sahadaki sınavı henüz tamamlanmış değil. Özellikle yapay zekânın görsel yanılsamaları ayırt etme yeteneği, eğitildiği veri setlerinin çeşitliliğiyle doğrudan ilişkili. Bu testteki başarısızlıklar, sistemin halen bazı durumları tanımlamada yetersiz olduğunu ortaya koyarken, yeni donanım ve yazılımların birlikte değerlendirildiğinde daha güvenli sonuçlar verebildiği anlaşılıyor. Fakat bu da beraberinde önemli bir soru işaretini getiriyor: Eski donanımlı araç sahipleri ne yapacak?
Öte yandan, bu deneysel testler Tesla’nın FSD vizyonu için bir dönüm noktası olabilir. Gerçek dünya senaryolarında kamera tabanlı sistemlerin yetersizlikleri sıkça eleştirilmişti ve bu test, bu eleştirilerin temelini güçlendirmiş oldu. Tesla, radar ya da lidar gibi alternatif algılama sistemlerini kullanmak yerine yalnızca kameraya dayalı bir yapı tercih ediyor. Bu tercih, yazılımın sürekli olarak eğitilmesini ve test edilmesini zorunlu kılıyor. Cybertruck’ın başarılı performansı, sistemin doğru koşullarda etkili çalışabileceğini gösterse de, bu başarıya herkesin erişemeyeceği bir gerçek.
Bunun yanı sıra, Tesla’nın gelecekteki FSD stratejisinin donanım yükseltmeleriyle ne ölçüde entegre olacağı merak konusu. Tesla’nın yakın zamanda donanım değişikliği yapan kullanıcılar için herhangi bir yazılım güncellemesi veya iyileştirme planlayıp planlamadığı hakkında resmi bir açıklama yapılmış değil. Her ne olursa olsun, bu tür deneysel testlerin sistemin sınırlarını ortaya koyduğu ve bu sınırların genişletilmesi gerektiği net bir biçimde anlaşılmış durumda. Özellikle güvenlik açısından, görsel yanılsamaları algılayabilen sistemler artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiş görünüyor.
Sonuç olarak, Tesla’nın FSD teknolojisi hâlâ gelişimini sürdüren, dinamik ve karmaşık bir yapı sunuyor. Bu teknolojinin sahada nasıl performans gösterdiği, donanım ve yazılımın nasıl bir uyum içinde çalıştığıyla doğrudan ilgili. Kyle Paul’un gerçekleştirdiği test, yalnızca bir gösterim değil; aynı zamanda FSD sisteminin mevcut kapasitesine yönelik somut bir değerlendirme imkânı sundu. Hem kullanıcılar hem de sektör temsilcileri için bu tür testlerin önemi giderek artarken, Tesla’nın gelecek adımları da aynı oranda kritik hale gelmiş durumda.