Nokia’nın akıllı telefon kavramının filizlendiği yıllarda pazarın lideri olarak anılmasının en büyük nedeni, hiç şüphesiz Symbian S60 işletim sistemli akıllı telefonlardır. Özellikle Nokia 6600, sonrasında gelen 7610 ve devamındaki Symbian telefonlarla Finlandiyalı şirket 2007’de iPhone çıkıncaya kadar akıllı telefon pazarının kralı olmanın keyfini sürdü. Aslında Nokia Symbian macerasına tek başına çıkmadı; çeşitli üreticiler tarafından desteklenen bağımsız bir kuruluş tarafından yönetilen Symbian, Sony Ericsson ve Siemens tarafından da kullanılmıştı. Ayrıca Samsung’un da 2000’li yılların sonlarına doğru çeşitli Symbian telefonları çıkardığına tanık olmuştuk.
Yukarıda da belirttiğim gibi, Siemens de Symbian’ı denemiş olan üreticilerden bir tanesiydi. Şirketin cep telefonu pazarında gördüğü ilginin en yüksek olduğu zamanlarda, 2003 yılının şubat ayında Siemens SX1 duyurulmuştu. Nokia’nın ilk Symbian S60 akıllı telefonunun çıkışının üzerinden bir yıl geçmeden önce tanıtılan bu telefonun yurt dışında piyasaya çıkması aynı yılın sonlarını bulmuştu. 2004 yılı içinde bu telefonun Türkiye’ye de geldiğini görmüştük.
Siemens SX1’in en dikkat çekici özelliği sahip olduğu tasarımdı. Nokia’nın, kendisiyle aynı zamanda çıkan 6600 modeliyle benzeri bir şekle sahip olan bu telefonu diğerlerinden ayıran en önemli nokta nümerik tuşların ekranın her iki yanına yerleştirilmiş olmasıydı. Çağrı kabul etme, reddetme gibi tuşlar ise ekranın altında yer alıyordu. Ayrıca bu tuşların ortasında navigasyonu sağlayan özel bir iztopu da yer alıyordu. Siemens SX1’in bu sıradışı tuş tasarımı her ne kadar telefon numarası tuşlarken pek pratik olmasa da, mesaj yazarken iki eli birden kullanmaya izin vermesiyle belirli seviyede bir ergonomi taşıyordu.
Siemens SX1, 116 gr. ile bugünkü akıllı telefonlarla boy ölçüşecek bir ağırlığa sahipti. 109 x 56 x 19 mm.’lik boyutlar da telefonun hem elde rahatlıkla tutulmasını, hem de cebe rahatlıkla girmesini sağlıyordu. Ancak zamanına göre Siemens SX1 büyük boyutlu sayılabilecek bir akıllı telefondu, bunu kabul etmek gerek. Telefonda 176 x 220 çözünürlüğe ve 65 bin renk desteğine sahip TFT ekran yer alıyordu. Arkada VGA çözünürlüklü kamera yer alırken MMC kart sayesinde telefonun 4 MB’lık dahili belleği artırılabiliyordu. Telefonda 120 MHz hızında çalışan bir işlemci bulunuyordu. Kızılötesi ve Bluetooth desteklerine sahip olan bu telefon aynı zamanda GPRS ile o zaman hızlı sayılabilecek mobil bağlantı desteğini de sunuyordu.
Siemens SX1’de Symbian S60 çalışmakla birlikte kullanıcı arayüzü Nokia’nın telefonlarınınkinden biraz daha farklıydı. Ayrıca biraz daha sade ve gösterişsizdi. O sıralar internette tek tük rastlanan uygulama sitelerinden veya dosya depolarından bilgisayara indirilen .sis dosyalarını Bluetooth veya kızılötesi port üzerinden Siemens SX1’e aktarma ve şimdikinin biraz daha ilkeli sayılacak şekilde mobil uygulama kullanma ve telefona ek özellikler kazandırma imkanı bulunuyordu. Ayrıca telefonda Dosya Yöneticisi, Takvim, Notlar, Döviz Çevirici gibi uygulamalar da bulunuyordu.
Ne var ki, Siemens SX1’de çalışan Symbian S60 Nokia’nın akıllı telefonlarındaki kadar kararlı bir yapıya sahip değildi. Telefonu satın aldıktan kısa bir süre sonra kilitlenmeler, kendi kendine kapanmalar veya yeniden başlatmalar görmeye başladım. Ayrıca SX1’i 2-3 kez belirli aralıklarla arıza nedeniyle servise teslim etmek zorunda kalmıştım. Zaten üçüncü servis ziyaretinden sonra telefondan hayır gelmeyeceğini anlayarak onu bir kenara bıraktım.
Yine de, Siemens SX1 ile birlikte akıllı telefon deneyiminin ilkel şekilde olsa da, yeteri kadar tatma fırsatı buldum. Siemens SX1’in Bluetooth bağlantısını kullanarak elimdeki HP iPAQ RX3715’i internet bağlıyor ve dışarıda istediğim yerde internette geziniyor veya PDA üzerinde e-postalarımı kontrol edebiliyordum.
SX1 sadece bana hayır getirmemekle kalmadı, Siemens’e de çok fazla bir şey sunmadı. Alman şirket bu telefonla şansını zorlamaması gerektiğini anladı ve dikkatini başka alana yönlendirdi. SX1 projesinin sonlandırılmasının üzerinden fazla uzun zaman geçmeden şirket mobil bölümünü BenQ’ya devretti. BenQ’dan da özellikle 2000’lerin sonlarında çeşitli modeller gördük, ancak onlar da pazarda fazla tutunamadılar. Belki Siemens, SX1’in çalışmalarını biraz daha ciddiye alsa, sorunları giderme konusunda biraz daha istekli davransa, belki bu cihazın sonrasında Siemens’in durumunun biraz daha farklı olduğunu görebilirdik. Tabii ki, şu anda içinde bulunduğumuz zaman için konuşmak zor; pazarın şartları o zamandan bu yana çok değişti. Ancak en azından 2007’ye kadar olan dönemde Siemens adını pazarda daha fazla duyabilirdik, belki BenQ’ya devir gibi bir işlem söz konusu olmazdı.