İnternet uydularının hızla yükselişi, mega-kümeler oluşturması ve uzay çöplerinin birikmesi, gökbilimcilerin araştırmalarını olumsuz etkilemeye başladı. Nature Astronomy dergisinde yakın zamanda yayınlanan bir dizi makalede bilim insanları, bu sorunun giderek büyüdüğü konusunda uyarıyor ve düzenleyici kuruluşların bir şeyler yapmasını istiyor.
2019’dan bu yana düşük yörüngeli uyduların sayısı ikiye katlandı ve bu, internet uydularının yerküreye daha yakın yörüngede çalıştığı ve bu sayede daha hızlı hizmet sağladığı anlamına geliyor. Ancak bu yakınlık, tüm dünyayı kapsamak için daha fazla uydu gerektirdiğinden, şirketler de daha fazla sayıda uyduyu yörüngeye yerleştirmeyi planlıyor.
Gökbilimciler, gece gökyüzünün dramatik, temel ve belki de tarihsel olarak kalıcı bir dönüşüm geçirdiğini söylüyorlar. Bugün dünya yörüngesinde yaklaşık 9.800 uydu bulunuyor ve bunların 7.200’ü hâlâ çalışıyor. 2030’a kadar düşük yörüngeli uyduların sayısı 75.000’e ulaşabilir.
Artan uydu sayısı, gökbilimcilerin evrenin derinliklerine gözlem yapmasını zorlaştıran ışık kirliliğini kötüleştiriyor. Uydu izleri de teleskopik gözlemleri olumsuz etkiliyor.
Gökbilimciler, 2019’da SpaceX’in ilk 60 Starlink uydusunu fırlattığında zaten alarm zilleri çalmıştı. Uydular ve uzay araçlarından arta kalan enkaz, güneş ışığını yansıtıyor ve saçıyor. Bu da gece gökyüzünü daha parlak hale getiriyor.
Araştırmacılar, uydu sayısındaki artışın 2024’te Şili’deki Vera Rubin Gözlemevi’nde faaliyete geçmesi planlanan büyük gece gökyüzü araştırması üzerindeki etkisini hesapladılar. Parlak gece gökyüzü, projeye milyonlarca dolarlık maliyetler ekleyebilir.
Düşük yörüngeli nesnelerin yansıttığı ışık, 2030’a kadar kirlenmemiş gece gökyüzüne kıyasla araştırmanın arka plan parlaklığını yüzde 7,5 artırabilir. Bu müdahale, projenin maliyetlerinin yaklaşık 22 milyon dolar artmasına neden olabilir. Daha parlak bir gece gökyüzünde, araştırmacılar daha uzak nesneleri görmek için pozlama sürelerini artırmak zorunda kalacaklardır. Ayrıca, daha parlak bir gökyüzünde daha soluk nesneleri gözden kaçırma olasılığı da artar.
Artan maliyetler ve teleskop zamanı için rekabet, küçük kurumlar ve temsil edilmeyen geçmişlerden gelen gökbilimcilerin araştırma yapmalarını daha zor hale getirebilir.
İlginizi çekebilir
Uyduların fotoğraf bombalaması da gökbilimciler için büyüyen bir sorundur. Hubble teleskopuyla 2002-2021 arasında 11 dakikalık pozlama süresiyle çekilen görüntülerin yüzde 2,7’sinde uydu izleri görülüyor. Bu oran, 2030’larda yüzde 50’ye kadar çıkabilir. Benzer şekilde, Vera Rubin Gözlemevi’nin araştırmasında çekilen görüntülerin yüzde 30’u, SpaceX 42.000 uyduyu uzaya göndermeyi başarırsa uydu izi içerebilir.
SpaceX, bu konudaki yorum talebine yanıt vermedi. Ancak Ocak ayında Ulusal Bilim Vakfı, şirketin gökbilime olan etkisini sınırlandırmak için SpaceX ile birlikte çalışacaklarını duyurdu. Bu, uyduların optik parlaklığını azaltacak önerileri de içeriyordu. Şirket geçen yıl, daha az ışık yansıtan uydular tasarlama çabalarını anlatan kendi makalesini yayınladı.
Uydu tasarımındaki değişiklikler, araştırmacıların endişelerini tamamen gidermedi. Bu tür değişiklikler, çizgi parlaklığını azaltarak uyduların görüntülerde daha az görünür olmasını sağlayabilir. Ancak daha koyu nesneler, kızılötesi ve süb-milimetre dalga boyunda daha parlak görünebilir ve bu, perspektif yazarlarına göre yeni sorunlara yol açabilir. Yeni tasarımlar, gece gökyüzü parlaklığındaki artışın büyük kısmından sorumlu olan küçük enkaz parçalarından kaynaklanan sorunları da çözmeyecek. Düşük yörüngede daha fazla uydu bulundurarak, daha fazla enkaz yaratan kazara çarpışma riskini artırırız.
Tüm bu nedenlerle, araştırmacılar, hükümetlerin uydu fırlatmaları üzerinde daha sıkı denetimler yapmaya başlaması gerektiğini savunuyor. Aynı dergide pazartesi günü yayınlanan bir yorum makalesi, “Mega-kümelerin yasaklanmasını düşünme zamanı şimdi” demeye kadar işi götürüyor.
Dergideki başka bir makale ise, uzayın insanlar tarafından dünyada paylaşılan bir çevre gibi korunması gerektiğini savunuyor. Bu, uydu projeleri için zorunlu çevresel değerlendirmeler ve koordineli uluslararası düzenlemeler içerebilir. San Francisco Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan Aparna Venkatesan, Nature Astronomy’de yazdığı gibi, “Düzenlenmemiş arazide bu tür hasarlar için faturayı kim ödeyecek?” diye soruyor.
Uzaydaki ışık kirliliği ve gökbilimcilerin yaşadığı zorluklar göz önüne alındığında, uydu projelerinin sürdürülebilir ve düşünceli bir şekilde yönetilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yörüngedeki uydu sayısını kontrol altında tutmak ve uydu tasarımlarını iyileştirmek, gökbilimin geleceği için kritik öneme sahiptir. Ayrıca, uluslararası işbirliği ve düzenlemeler, ortak kullanılan bu evrensel alanı koruma ve uydu teknolojisini daha sürdürülebilir hâle getirme konusunda önemli rol oynayacaktır.