James Webb Uzay Teleskobu’nun göz alıcı başarılarıyla son yıllarda dikkatleri üzerine çekmesi, uzayın uzun soluklu kaşifi Hubble’ı gölgede bırakmış olabilir. Ancak, Hubble ve Webb’in birlikte çalışmasının evrenin sırlarını çözmek için ne kadar değerli olduğu yeni bir görüntüyle bir kez daha kanıtlandı. İki teleskop, aynı galaksi olan NGC 2090’ı farklı dalga boylarında görüntüleyerek, birbirlerini nasıl tamamladıklarını ve bilimsel araştırmalar için neden vazgeçilmez olduklarını ortaya koydu.
NGC 2090, Columba (Güvercin) takımyıldızında bulunan ve hâlâ yıldız oluşumunun devam ettiği hareketli bir galaksi olarak biliniyor. James Webb Teleskobu, bu galaksiyi orta ve yakın kızılötesi ışıkta görüntülemek için MIRI (Orta Kızılötesi Enstrüman) ve NIRCam (Yakın Kızılötesi Kamera) cihazlarını kullandı. Webb’in çektiği görüntüde, galaksinin kollarındaki toz ve gaz bulutları parlak kırmızı bir ışıkla belirginleşiyor.
Bu kızılötesi parıltının kaynağı, “polisiklik aromatik hidrokarbonlar” olarak bilinen moleküller. Bu kimyasal bileşikler, kızılötesi ışıkta parlak bir şekilde görünerek galaksinin yapısal özelliklerini açığa çıkarıyor. Galaksinin merkezinde yer alan mavi tonlar ise genç ve sıcak yıldızların yaydığı yoğun enerjiyi temsil ediyor. Bu detaylar, yıldız oluşumu ve galaksi evrimi hakkında kritik bilgiler sağlıyor.
Hubble’ın görünür ışıkta yakaladığı farklı perspektif
Hubble Uzay Teleskobu, aynı galaksiyi görünür ışıkta, yani insan gözünün algılayabildiği spektrumda görüntüledi. Bu görüntüde, galaksinin spiral kolları kızılötesi görüntüye kıyasla daha az belirgin olsa da, galaksi diskinin tozlu yapısı ve düzensiz bölgeleri net bir şekilde görülebiliyor. Hubble’ın bu özelliği, yıldızların ve gaz bulutlarının dağılımını detaylı bir şekilde inceleme imkânı sunuyor.
Hubble, bu görüntüyü yıldız oluşum süreçlerini araştırmak ve galaksi diskinin yapısını incelemek için kullanılan bir proje kapsamında elde etti. Ayrıca, Hubble’ın çektiği bu görüntü, evrenin genişleme hızını anlamada kilit bir rol oynayan Cepheid değişken yıldızları incelemek için de kullanıldı. Cepheid yıldızları, astronomların galaksiler arası mesafeleri ölçmek ve evrenin genişleme oranını belirlemek için başvurduğu önemli bir araç.
NGC 2090, merkezinde ve diskinde farklı yaşlardan yıldızları barındıran yoğun bir yıldız oluşumu bölgesi. Bu çeşitlilik, bilim insanları için galaksilerin ve yıldızların evrimini anlamada büyük bir avantaj sağlıyor. Webb, bu galaksiyi bir proje kapsamında inceleyerek, yıldız oluşumunun hâlâ devam ettiği yakın galaksilerin yapısını ve süreçlerini araştırmayı amaçlıyor.
Öte yandan, Hubble’ın bu galaksiyi incelemek için seçilmesinin bir diğer nedeni de Extragalactic Distance Scale Key Project (Galaksiler Arası Mesafe Ölçeği Anahtar Projesi) oldu. Bu proje, evrenin genişleme hızını ve kozmik yapısını anlamaya yönelik önemli adımlar atmayı hedefliyor.
Hubble ve Webb: Tamamlayıcı teleskoplar
Hubble ve Webb’in birlikte çalışması, evrenin farklı yönlerini anlamak için bilim insanlarına eşsiz bir avantaj sağlıyor. Hubble, görünür ışık ve yakın ultraviyole bölgelerdeki üstün yetenekleriyle galaksilerin ve yıldızların klasik görüntülerini sunarken, Webb, kızılötesi teknolojisiyle bu yapıların ardında yatan detayları ortaya çıkarıyor. İki teleskobun aynı galaksi üzerinde yaptığı bu ortak çalışma, modern astronominin gücünü ve evrenin sırlarını çözmek için neden çeşitli araçlara ihtiyaç duyduğunu bir kez daha gösteriyor.
James Webb Teleskobu, yeni teknolojisiyle evrenin daha önce görülmeyen detaylarını ortaya çıkarıyor. Ancak Hubble’ın uzun yıllara dayanan deneyimi ve hala aktif bir şekilde sunduğu veriler, bilim dünyası için paha biçilmez bir değer taşıyor. Bu nedenle, iki teleskobun bir arada çalışması, yalnızca bir gözlemeviyle elde edilemeyecek bir derinlik ve zenginlik sunuyor.