ABD’de Google aleyhine açılan iki büyük dava, dijital dünyanın seyrini değiştirebilecek potansiyele sahip. Eski ABD Adalet Bakanlığı rekabet şefi Jonathan Kanter, bu süreçte en kilit isimlerden biri olarak öne çıkıyor. Biden döneminde aktif rol oynayan Kanter, Google’ın tekelleşme yoluyla rekabeti engellediğini açıkça ortaya koyan davaların arkasındaki isim. Google’ın özellikle arama motoru ve reklam teknolojilerindeki hakimiyetinin kullanıcı ve yayıncılara zarar verdiği düşünülüyor.
Bu davalardan ilki, Google’ın varsayılan arama motoru olarak cihazlara yerleşmesiyle ilgili. Kanter, bu varsayılanlık meselesinin, Google’ın web arama pazarındaki gücünü pekiştirdiğini ve alternatif arama motorlarının gelişimini engellediğini söylüyor. Mahkeme, bu konuda Google’ın rekabet kurallarını ihlal ettiğine karar verdi. Şimdi sırada, bu ihlalin nasıl telafi edileceğine dair karar süreci var.
Google arama motoru ve reklam sistemlerini yapısal olarak ayırabilir
ABD hükümeti, Google’ın Chrome tarayıcısını başka bir yapı altında faaliyet göstermeye zorlanmasını istiyor. Bunun yanında, şirketin arama verilerini rakiplerine daha açık hale getirmesi gerektiği düşünülüyor. Tüm bunlara ek olarak, Google geçtiğimiz hafta reklam teknolojileri konusunda da ağır bir darbe aldı. Farklı bir mahkeme, şirketin dijital reklamcılık alanında yayıncıları ve kullanıcıları zarara uğrattığına hükmetti.
Reklamcılık davasında da önümüzdeki dönemde “çözüm” aşamasına geçilecek. Hükümetin bu kez de Google’ın reklam teknolojisi altyapısının bazı bölümlerinin satılmasını isteyeceği konuşuluyor. Ne var ki Google, her iki davada da kararları temyize götürmeyi planlıyor. Buna rağmen, ilk aşama kararlarının netliği, Google’ın gelecekte ciddi bir yapısal değişimle karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.
Jonathan Kanter, görev süresi boyunca yalnızca davalarla değil, aynı zamanda bu davaları yürütecek ekiplerin kurulmasıyla da ilgilendi. Kurduğu ekip, alanındaki en deneyimli dava avukatlarından oluşuyordu. Kendisini, devlet içinde çalışan butik bir hukuk ofisinin yöneticisi olarak tanımlıyor. Fakat Trump yönetiminin başlamasıyla bu yapı tamamen farklı bir kadroya devredildi.
Yeni dönemde Adalet Bakanlığı’nın başında Pam Bondi bulunuyor. Federal Ticaret Komisyonu ise Andrew Ferguson tarafından yönetiliyor. Kanter, bu isimlere karşı tamamen olumsuz bir tutum içinde değil. Aksine, teknoloji şirketlerine karşı düzenlemeleri sürdürmeleri yönünde temkinli bir iyimserlik taşıyor.
Rekabet hukukunda son yıllarda yaşanan siyasi değişimler dikkat çekiyor. Büyük teknoloji şirketlerine karşı alınan önlemlerde Demokratlar ve bazı Cumhuriyetçilerin nadiren de olsa ortaklaştığı görülüyor. Özellikle büyük dijital platformların parçalanması fikri etrafında beklenmedik bir uzlaşı oluşmaya başladı. Tüm bunların yanında, Kanter bu gelişmeleri sadece yasal bir mücadele olarak değil, internetin geleceği adına verilen bir yön belirleme çabası olarak değerlendiriyor.
Google’ın ardından Meta’ya karşı açılan davalar da gündemdeki yerini koruyor. Federal Ticaret Komisyonu’nun yürüttüğü bu dava, Instagram ve WhatsApp’ın şirketten ayrılmasıyla sonuçlanabilir. Kanter, Meta davasının daha karmaşık olduğunu, fakat benzer hedeflere odaklandığını belirtiyor. Buna rağmen, düzenleyici kurumların bu süreçleri kararlılıkla sürdürmesi gerektiğini düşünüyor.
Kanter, görevden ayrıldıktan sonra daha serbest bir dille konuşabiliyor. Adalet Bakanlığı’ndaki görevindeyken resmi dil kullanmak zorundaydı. Şimdi ise bu davaların arka planını, nasıl kurulduğunu ve hangi stratejilerle ilerletildiğini daha açık anlatıyor. Ona göre, Google’ın parçalanması sadece bir ceza değil; aynı zamanda dijital rekabetin yeniden canlandırılması için zorunlu bir adım.