2011 yılında iPhone’un kendi konumunu GPS’e kıyasla daha hızlı belirlemek adına Wi-Fi ağının ve hücresel konum verilerini ön belleğe attığı ortaya çıkmış ve bu uygulama nedeniyle Apple oldukça büyük tepki çekmişti. Bu tepkiler daha sonra bir grup davasına dönüşmüş olsa da bir sonuç vermedi ve dava mahkeme tarafından reddedildi.
Karar öncesinde davacılar mahkemenin karşısına iki farklı argümanla çıktı. Bunlardan ilkinde Apple’ın iOS’i kullanıcıların kişisel bilgilerini herhangi bir onaya başvurmadan üçüncü taraflara daha kolay aktarmak için tasarladığı ve bunun Apple’ın gizlilik politikasına aykırı olduğu belirtildi. Şirketin gizlilik politkasındaki güvencelerin iPhone’u tercih etmeleri konusunda önemli bir rol oynadığının altını çizen davacılar, Apple’ın kendilerini daha fazla para ödemeleri için kandırdığını iddia ettiler. Davacılar bu tarz bir bilgi aktarımının telefonun performansını etkilediğini, pil ömrünü azalttığını ve depolama alanını küçülttüğünü de öne sürdüler.
Davacıların iddialarının ikinci bölümünüyse konum takibiyle ilgili sorunlar oluşturuyor. Apple’ın 2011 yılına ait yazılım lisans anlaşmalarında kullanıcı Konum Servisleri’ni kapalı duruma getirdiği takdirde herhangi bir konum bilgisinin saklanmayacağı ve Apple’a iletilmeyeceği açıkça belirtiliyor. Ancak Apple’ın iOS 4.1 ile birlikte cihazın içine bir kablosuz ağ veri tabanı ve hücresel konum verilerini yerleştirmesinin ardından Konum Servisleri kapalı olsa dahi Apple’a veri aktarımı başlamış oldu. Şirket bu sorunu iOS 4.3.3 güncellemesiyle çözmüş olsa da, bu iddiayı özellikle gündeme getiren bir davacı bu açıktan haberdar olsaydı iPhone için bu kadar para ödemeyeceğini dile getirdi.
Davacıların ortaya koyduğu iddialar Hakim Lucy Koh tarafından reddedildi. Koh davacıların Apple tarafından ortaya koyulan gizlilik politikasından etkilenerek bir iPhone satın aldıklarına dair yeterli bir kanıt olmadığını ifade etti.
İlgili >> Reuters